25 Nisan 2020 Cumartesi

Nihat Hatipoğlu - Zina Edenin Cezası Nedir?

​Silahını Teslim Et Ona Ahzab Harbi’nde, hendek kazmaktan yorulan Sa’d bin Muaz (r.a.), Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz’in yanında oturmuş dinleniyordu. Bu esnada, toprak taşıyan Zeyd bin Sâbit (r.a.)’in çalıştığını görünce, ona işaret ederek;  -‘Yâ Resûlellah, dedi, Allâh’a hamd olsun ki, bunun babası beni sağ bıraktı da, sana îmân etmek şerefini bana nasip eyledi. Buas günü, ben bunun babası Sâbit bin Dahhâk ile boğaz boğaza boğuşmuştum!  Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,  ” Fakat, onun bu oğlu, ne iyi çocuktur’, buyurdu.  Zeyd bin Sâbit (r.a.)’in bir ara gözlerini uyku bürüyüp kendisi uyuyakalmıştı. Kalkanı, oku, yayı ve kılıcı yanında olduğu halde, orada çalışmakta olan diğer Müslümanlar, onu hendeğin kenarında uyur bir halde bırakarak etrafı dolaşmaya gitmişlerdi. Bu esnada onun yanına gelen Umâre bin Hazm, şaka için, silâhını alıp saklamış, Zeyd bin Sâbit’in de bundan hiç haberi olmamıştı… Uyanıp silâhını bulamayınca da, heyecanlanmış ve korkmuştu! Resûlüllah Efendimiz bunu işitince, Zeyd’i çağırttı. Ona,  ” Ey uykucu! Sen uykuya daldın, nihâyet silâhın da kaybolup gitti’ buyurduktan sonra, ‘Bu çocuğun silâhının nerede olduğunu kim biliyor?’ diye sordu.  Umâre bin Hazm,  -‘Yâ Resûlellah, ben biliyorum. Silah benim yanımdadır, dedi.  Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,  -”Silâhını teslim et ona! buyurdu ve şaka yollu da olsa, Müslümanları korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini alıp saklamayı yasakladı.
Allah bizlerin her konuda düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. Aklını kullanmayana da her türlü pisliği vereceğini açıkça söyler. Madem Allah düşünmemizi emrediyor, gelin sizlere günümüzde yaşanan İslam ın Kur’an ile bağlantılı olup olmadığını, bizlerin Allah ın yolunda olup olmadığımız konusunda birlikte düşünelim ve Kur’an ile karşılaştıralım ki, hesap günü üzülenlerin, şaşkına dönenlerin safında olmayalım.

.......................... . . . . . . . . .




Herşeyi Bilmek İyi mi? Adamın biri Musa Aleyhisselâm’a: -Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur’u Sina’ya gittiğin zaman Allah’tan iste de benim duamı kabul etsin, diyordu. Musa Peygamber: -Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öğrenmek istiyordu. Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur’a çıktığı zaman Cenab-ı Allah Musa Aleyhisselâm’a: "-Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz." buyurmuştu. Musa Aleyhisselâm, Tur’u Sina’dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyledi. Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid oldu. Onlar aralarında şöyle konuşuyorlardı, öküz: -Yahu eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın rahat yok, kışın rahat yok. Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin, diyordu. Eşeğin öküze nasihati şöyle oldu: -Bunlar hep senin ahmaklığından… Sen sabah olunca hasta numarası yaparsın, akşamdan sahibimizin döktüğü yemi bile yemezsin. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiş olursun, dedi. Bu sözler öküzün hoşuna gitmişti. Hakikaten yem yemedi ve öyle aç karnına sabaha kadar yattı. Eşek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemişti. Tabii bunların bu konuşmalarını sahibi duymuş ve gülerek ahırdan çıkmıştı. Sabah oldu, adam ahıra girdi ki, öküz aç. Kalkması için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmıştı. Adam: - Bu sefer de onun yerine eşeği koşalım, diyerek aldı tarlaya götürdü Akşama kadar eşekle çift sürdü. Eşeğin emdiği süt burnundan gelmişti. Akşam eve geldiği zaman öküz rahat rahat geviş getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyordu. Eşek bu işin çekilemeyecek gibi olduğunu görünce öküze başka yoldan akıl verip kurtulmak istedi: -Öküz kardeş, sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bu gün tarlada beni gören köylüler sordular. O da, zaten tembel bir öküzdü, şimdi de hasta oldu. Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın’ da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil, diyerek sabahleyen çifte gitmekten kurtuldu. Adam bunların bu konuşmalarını dinledikçe kendi kendine gülüyor ve: - Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak, diyordu. Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit oldu. Horoz: -Yarın efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var. İyi bir ziyafet olacak senin için, diyordu. Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü sattı ve zarardan kurtuldu. İkinci gün oldu, köpek horoza: - Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattı kurtuldu, dediğinde, bu sefer horoz: -Hiç merak etme! Öküzü sattı ama, yarın kölesi ölecek ve onun hayrına mutlaka bir yemek yedirirler. Sen de artıklarından istifade etsen yeter, dedi. Adam bunu da duymuştu. Hemen pazara çıkarıp kölesini de sattı. Köpek gene ziyafete erişememişti. Horoza: -Beni ne kandırıp duruyorsun? diye çıkıştı. Horoz: -Ben yalan söylemem… Ziyafet var dediysem vardır. Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu ama, yarın kendisi ölecek, işte o zaman ziyafetin büyüğü olacak, dedi. Adam horozdan bunları duyunca etekleri tutuştu. Ne yapacağını şaşırdı ve doğru Hazreti Musa’nın huzuruna çıkıp durumu anlattı: -Hakikaten ben yarın ölecek miyim? Bunun bir çaresi yok mu? diye yalvarmaya başladı. Musa Aleyhisselâm: -Ben sana demedim mi? Her şeye ehemmiyet vermeyeceksin diye… Eğer sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve belâ atlatılmış olacaktı. Ama sen onları satmakla başkalarının zarar etmesini istedin. Kendi menfaatini düşünüp başkalarını kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, dedi.
İstersen Yağa Ban İstersen Bala Ban Yahya Efendi Dergahını yaptırdığı zaman o civarda Ortaköy Rumlarından başka kimseler yoktu. Bir gün bir Rum Çoban, davar güderken koyunlarından iki tanesi dergâhın bahçesine girmiş. Koyunlarını çıkarmak maksadıyla dergahın bahçesine giren çoban, bir dervişin: - Ne arıyordun? sorusuyla irkilerek: -Koyunlarımı arıyordum, demiş. Çobanı gören Yahya Efendi, Rum Çobanı dergaha içeri aldırmış, o na: -Gel bakalım gel… Koyunlarını mı istersin, kendini mi? Yoksa ikisini birden mi, ne dersin? diyerek, çobanı rahat bir yere oturtarak: -Yağ, bal ve ekmek getirin demesiyle, hemen anında sofra kuyrulmuş, isteneler gelmiş, sofra kurulunca Yahya Efendi, Rum Çobana: -Hayde bakalım, bismillâh buyur, işte sana tereyağı, mumlu bal ve taze nan, ister ise yağa ban, ister isen bala ban, demiş. Bu tatlı ortamdan sonra, çoban koyunlarına değil de kendine talib olmuş, o gün, orada, o vesileyle Müslüman olduğu için adı Balaban kalmış.

SHARE THIS

0 Yorun Ekle: